2 Eylül 2011 Cuma

Gelen -ve dolayısıyla giden- herkesin bana bir şeyler öğreteceğinden emindim başlarda. Annem bana konuşmayı öğretmişti, babam susmayı öğretti. Sonra yürümeyi öğrendim. Yürüdüm. Annem ya da babam olmayan birine.

Annemin ya da babamın olmadığı bir yere.

Bir adam bana düşmeyi öğretti.

Başıma gelen her şeyin gelip gideceğini düşündüm. “Zaman her şeyi geçirir.” dediler, inanmayı öğrendim. Sadece inanıyordum. Sadece inanarak büyüdüm.

Büyüdüm ve küfretmeyi öğrendim. Her şeye küfretim. İnanırken küfrettim. Düşünürken küfrettim. Yürürken küfrettim. Annemle babamın bana öğrettiği her şeye küfrettim. Tanrı’ya küfrettim. Bana düşünmeyi öğretmemeliydi. Kızgındım ona. Kızarak büyüdüm.

Hayatım boyunca koştum. Nefesim kesildi. Terliyken su içtim. Hastayken dondurma yedim. Annemin bakmaya mecbur olduğu küçük kızından fazlası değildim. Daha fazla önem arz etmeye çalışmadım. Kabullenmeyi öğrendim. Sıkıldım. Nefes aldığım sürenin büyük bir kısmını aldığım nefesten bile sıkılarak geçirdim.

Hayatıma girecek herkesin bana bir şeyler öğreteceğini düşündüm. Tanrım, düşünebiliyor olmamdan sen sorumlusun.

Bir adam bana düşmeyi öğretti.

Ve basit, düştüm. İnanmak kolaydı. Karşı çıkmayı öğretmemişti annem bana çünkü ona karşı çıkmamdan korkuyordu.

Ve düştüm.

Düşerek büyüdüğümü düşündüm.

Aslında sadece yıpranıyordum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder