31 Ağustos 2011 Çarşamba

Sahi aşk nedir?

Yürüyordu.kalbinin atmadığını hissettiğinde olduğu gibi yürüyordu.Etrafında uçuşan martılar ve yanından geçen çocuklarla birlikte.Martıların ağzında bir parça simit,yüzlerindeki mutluluğun verdiği bir tebessümün olduğunu görüyordu.Umutsuzdu.Her zaman ki gibi umutsuzdu.Yürürken düşünüyor,kimi zaman ağlıyor bir yandan da martılara bakıyordu.her zaman ki gibi aynı banka oturup yük gemilerinin geçişine bakmak istedi.Çünkü o gemiler sırtlarındaki yükü atmaya gidiyordu.Denizin efendisiydi.Önünde uzun bir ufuk çizgisi..yağmurdan rengi bozarmış bankta oturup şehrin gürültüsüne rağmen her şey den baskın olan yalnızlığın sesini dinliyordu.İnsan nasıl olabilirde bu kalabalıkta kendini yalnız hissedebilirdi ki..

-Sonra bir şey oldu ve aklına o geldi..

Onu seviyordu ama senin haberin yoktu saçlarını izliyordum uzaktan..güldüğün zaman karşıya bakardın ..kalbime sığmıyordu aklımdan geçenler duvarlara kaldırımlara çarpıp geri dönüyordu büyüyerek…diyordu esinin kalbi..ama bunu itiraf edemiyordu.keriminki de farklı değildi ki..kalbi acıyordu,ağrıyordu oda seviyordu ama kendine bile itiraf edemezken nasıl söyleyebilirdi ki.. rüzgarın onun tenine değişini kıskanıyordu.saçlarını uçuruşunu deli gibi kıskanıyordu.ayağına değen taşı kıskanıyordu.seviyordu.değişik bir bağlılıktı bu. Onunla olmak istiyor bir yandan da ona bakmaya kıyamıyordu işte ama yine görmek istiyordu, seviyordu.tarif edemiyordu nasıl bir bağlılık olduğunu.o yırtık elbise,ayağında yıllanmış bir ayakkabı ve saçları iki taraftan örülü kirli bir kıza aşıktı.biliyordu o kirli görüntünün ardında tertemiz bir kalp olduğunu.yumuşacık bir kalp olduğunu..Değişik bir bağlılıktı bu.

Sahi aşk nedir ki delice bağlanmak mı? Uğruna canını bile feda mı edebilmek? Sen bakmaya kıyamazken başkalarının çiğneyip geçmesi mi? Nedir ki aşk..?

30 Ağustos 2011 Salı

Adam gelmeyecekti

Beklediği adamın gelmeyeceğini biliyordu kadın, ama yine de bekliyordu.
Belki daha iyileri gelecekti, belki daha alkolikleri, daha ilgilileri, daha çok uyuyanları, daha çok sigara içenleri, daha çok sevenleri, daha çok para harcayanları gelecekti.
Ama o adam gelmeyecekti.
Kapının kapanma sesinden belliydi adamın tekrar o kapıya gelmeyeceği,
bunu yalnız suratına çok kapı kapanmış kadınlar bilebilirdi,
yani adam bile bilmezdi.

Kadın perdeyi açık bırakmayı, ışıkları tüm gece yanık tutmayı,
evdeyim diyebilmek için elinden gelen her şeyi yapmayı düşündü.
- Gittiğin evdeyim, salondaki koltukta oturuyor, duvara boş boş bakıyorum.
Sonra kendisi de evi terk etmeyi düşündü ama bu zor olurdu.
yani, toplanmak, gitmek, her şey, her şey çok zordu tek başınayken.
Her insan böyle düşünür,
eğer yanında kimse yoksa uyumak, uyanmak, yemek yemek, ışıkları yakmak, perdeleri açmak bile çok zordur.
O da vazgeçti, hep yaptığı gibi.
Beklemeyi sevdiğini söyledi kendine, o bekleyecekti, kadın beklemeliydi ki,
adam geldiğinde kapıyı açacak biri olsun evde.

Ama adam gelmeyecekti...

Sadece bir umut

Bir köşeye sinmiş oturuyordu. Yanına gitmeye korkuyordum. Adeta delirmıs gibiydi. Bir şeyler sayıklıyordu. Anlamını bilmediğim bir şeyler. Bir tek 'bir umut sadece bir umut' dediğini duydum.ne umuduydu?deli gibi merak ediyordum. Ah bir konuşsa kim bilir neler anlatacak. Ne derdi vardı?

Yavaşça yanına gittim ve ' bir umut olsa herşey yoluna girecek miydi?' dedim. Yüzüme baktı ve; bir umut verseydi... Dedi ve sustu. Bir umut verseydi ne olacaktı? Kendime bu soruyu sorup duruyordum.

Adeta kapalı bir kara kutuydu.o kutuyu açmak uzun zaman alacak gibi duruyordu. Bir den yanıma geldi. Üstü başı dağılmış, saçları kirlenmiş yüz yıldır yıkanmıyordu sanki. Elinde sigara ve alkol. Bir türlü bırakamadı onları. Hem içiyor hem anlatıyor.'onu amk seviyordum ama o lanet olası sürtükle gitti. Evet gitti. Bekledim. Senelerce bekledim. Bir 'umut' arar diye. Sadece bir umut. Ama aramadı. Kahretsin ki aramadı.

Umutlarım git gide azalıyor. Onu çok seviyorum.

-sihirli cümleyi söyledi. 'onu çok seviyorum'. Bazen aşk çok acı cektirse, karşılıksız ve kafa sikici olsa bile yaşamaya değerdir. Eminim.

Hikayenin Sonu


kaldırımlardan fahişeler yürüyor, biraz ilerde bir adam yere oturmuş sigara üstüne sigara yakıyor, başka bir adam dükkanından çıkıp sağa sola bakıyordu. O, bu gecenin ümitsizlerine, kırıklarına, üzgünlerine ve terk edilmişlerine raslamak istiyordu. Çünkü dükkanı ağzına kadar alkol doluydu.

Alkol Adamı, soluna bakınca beni gördü. az sonra müşterisi olacağımdan emin bir tavırla gülümsedi hafifçe ve içeri girdi, içimdeki karmaşadan zevk alıyor gibiydi. algılarım tamamen bunlarla doluydu, bir de midemde bile hissettiğim soğuk vardı.

buraya nasıl gelmiştim, buradan nasıl gidecektim? daha da önemlisi burası neresiydi? hiç bir şey düşünmeden sigara içen adamn yanına doğru yürüdüm. evsiz birine benzemiyordu, üstü başı iyi gibiydi. ama beni bunlardan çok bir sigarası daha olup olmadığı ilgilendiriyordu. az sonra sigaraya başlayacaktım.

- oturabilir miyim, dedim. eliyle yeri gösterdi.
- taşın soğuğuna dayanabileceksen neden olmasın, dedi.

oturdum, taş gerçekten de soğuktu.

- bir sigaran daha var mı, diye sordum. hayatımda ilk defa böyle bir şey yapıyordum.
- sen sigara içmiyorsun
- bunu nasıl anlayabilirsin ki?
- bilmem.
- pekala, ne fark eder ki. içeceğim o halde.

umursamıyordum, hissettiğim tek duygu umursamazlıktı. o bu arada cebinden bir paket çıkarttı, çakmağıyla beraber bana uzattı. bir sigara yaktım.

- bir evin var mı, dedim.
- bunu neden soruyorsun?
- evsiz birine benzemiyorsun.
- evsiz biri değilim.
- öyleyse?
- bu gece burda yatma fikri hoşuma gitti.

sustum, susuyordum. adamın ses tonu güzeldi. benimse makyajım akmıştı, onunla başa çıkamazdım.

- son bir şey daha sorup gideceğim.
- evet?
- nerdeyiz?
- bilmiyorum.

ayağa kalktım, bu sırada o yeni bir sigara yakıyordu. sigara için teşekkür ettim oysaki gezegendeki tek bir insan bile nezaketi düşünmüyordu şuanda. Alkol Adam’a istediğini vermek istemeyerek ters tarafa doğru yürümeye başladım.

ileride deniz vardı, bir anayol, daha renkli yerler, daha çok fahişe vardı. yolun karşısına geçip bir banka oturdum. orada ne kadar süre oturduğumu bilmiyordum ama güneş doğuyordu. insanlar yavaş yavaş işlerine gidiyolardı. her şey en monoton haline geri dönmüştü.

hikayenin sonuydu, bense yeni uyanıyordum.

29 Ağustos 2011 Pazartesi

Rüyalarım güzeldir

Bu sana yazdığım kaçıncı mektup bilmiyorum. Bu sana gönderemediğim kaçıncı mektup.
Nerede yaşadığını bilsem, belki kalkıp sana gelirdim.
Bir sabah. Bilmiyorum.
Adının ne olduğunu bilsem, belki sana aşık olurdum.
Bir akşam. Bilmiyorum. Biz yıldızları sayarken olabilir.
Ama hayır, şimdi sana aşık değilim. Hissettiklerim aşk değil.
- Bazı kelimelerin fonetiği çok güzel ama söylerken canım yanıyor.
Masanın üzerinde kahve lekeleri vardı. Tanrısal duruyolarlardı. Çizilmiş gibilerdi. Güzellerdi. Farkında değildin. Bir şeyler iyi gitmediğinde yalnızca tavanı izliyorsun, buna üzülüyorum.
Yağmur damlaları pencereden biri izliyor olabilirlerdi. Olmayabilirlerdi de. Hayat senin için zordu, sen üzülüyordun, ben korktum. Durum buydu.
O gece çok yıldız vardı, hatırlarsın. Ama sabah olması gerekenden daha soğuktu hava. İkimiz birlikte, evrene karşı çıkıyorduk. Çok yıldızlı gecelerin sabahlarını soğutuyorduk. İnsanlığa oldukça faydalıydık. Biz. Birlikte, tüm suçu üzerimize alıyorduk. Dünyayı sorumluluklarından kurtarıyorduk.
Merhaba. Ben Elvan.
Rüyalarım güzeldir.
Hoşçakal.

Bakışlarımdı belki de acılı olan

Aynalar. Bazen sadece çok korkutuyorlar.
Kırmak istiyorum. Ayna, cam. Ne varsa. Hepsini, her şeyi kırmak istiyorum.
- Hayır, kalbini kırmak istemem. -
Korkuyorum. Duvarlardan bile korkuyorum bazen.
Evren koskoca bir canavarmış ve sanki beni yutmak için yaratılmış gibi hissediyorum.
Evren. Onu hiç bir zaman sevemedim. Ona karşı hep şüphe duydum. Onu anlamayı hiç denemedim. Beni sevmesini nasıl beklerdim ki?
Tam salaklıktı.
Ve beni kimse uyarmadı.
Hayatları boyunca gözyaşının tadına bakmamış insanlar var Tanrım.
Lütfen, lütfen onlara yardım et.
Yardıma benden daha çok ihtiyaçları var.

Renkler. Beni boğuyorlar. Her şey siyah beyaz olsun istiyorum.
Boğulmak.
İstemiyorum.
Zor olurdu. Renkler tarafından boğulmak hoş olmazdı.
Kuşlar uçuyor. Kuşlar uyuyor. Kışlar geçiyor.
Kışlar. Bu oda. Duvarlar. Çok soğuk.
Bazen kafamı duvarlara vurmak istiyorum ama çok üşüyorum.
Kuşlar geceleri n’apar anne?
- Kuşlar uyuyor. Kar yağıyor.
Her kadın ağlar biraz. Ama bir de gözyaşlarının tadına bakanlar var. Evet. Her kadın ağlar biraz. Bu kadar.
Sadece çok ağlayana mutsuz derler, dünya böyle.
Galiba bakış acılarımı değiştirmeliyim.
Pardon. Bakış açılarımı.

28 Ağustos 2011 Pazar

Engeller aşılmak zorundadır

Sen yokmuşsun gibi devam etmek istiyorum ama olmuyor.
Bir şey beni buna çekiyor neydi bu?
Midem uyuşuyor,yemek yiyemiyorum,uyuyamıyorum..şarkılarda seni arıyorum.
Sen kimsin? Niye bana acı çektiriyorsun?
Hissetmemek için içtiğim uyku hapları fayda etmıyor.
Her gözümü kapadığımda seni görüyorum.
Canım yanıyor..
Yanımda olmadığın her an eriyorum, başkalarına göre kendime zarar veriyormuşum.
Öyle diyorlar.
Hayır zarar değildi bu. Hissetmek istiyorum sadece gittiğinde açtığın o derin boşluğu kapatmak istiyorum.
Sen gittiğinden beri herkes senin gibi konuşuyor senin gibi bakıyor bana.
Hadi ama bana bunu yapma
Önümden çekilir misin artık?
Hayatımı göremiyorum.