13 Kasım 2015 Cuma

“Kolay bu dediler. Bana işte dostluk dediler, evet, dostluğu uzakta aramana gerek yok dediler. Bana; işte hepsi burada, dur başını kaldır şu şahane manzaraya bir bak dediler. Şu düzene. Bana, sen vahşi bir hayvan değilsin, tüm bu şeyleri iyi düşün, göreceksin nasıl da berraklaşıyor her şey, nasıl da yalınlaşıyor dediler. Kimi zaman kendime diyorum ki, bir gün seni cezalandırmaktan vazgeçmelerini istiyorsan, daha çok acı çekmen gerekir. Ama yeni alışkanlıklar kazanabilmek için çok yaşlı hissediyorum. O halde hiç bitmeyecek, asla gidemeyeceğim. Sonra bir gün aniden her şey değişecek, anlamayacağım, her şey ölecek ya da… ölen ben olacağım, bunu da anlamayacağım. Bunu geride kalan sözcüklere soracağım, uyku, uyanış, akşam, sabah… hiçbir şey diyemeyecekler. Kulübenin kapısını açıp gideceğim. Öylesine bükülmüş ki belim, gözlerimi açtığımda görebildiğim yalnızca ayaklarım ve aralarındaki karamsı toz yığını olacak. Kendime yeryüzünün söndüğünü söyleyeceğim, yanarken hiç görmemiş olsam da. Kendiliğinden olacak bunlar. Düşüp kaldığım zaman mutluluktan ağlayacağım.”
  -Samuel Beckett