10 Eylül 2014 Çarşamba

Anlatabilseydim yazmazdım.
yazınca çekilir biri oluyorum,tek bildiğim bu.hep başkaları için kağıda döküyorum içimin kirlenen seslerini. Evet seslerde kirlenir.kokular bile hatta. Eski tadı kalmayabilir buğunun.
  Harflerin sözcük oluşturmak için bir araya gelmesi imece usulü bir hüzün inşaatıdır çoğu zaman.
  Bu kadar üzgün olmasaydım yazmazdım.
  yeryüzünün bu yarımadasında (belki tamada olsaydı daha kolay olurdu),yani bu coğrafyası bile yarım ülkede topu topu yirmi dokuz arkadaşım var. Bazılarıyla çok az görüşsem de,mesela je ile çok samimi olduğumuz söylenemez hep yanımdalar.Bütün sırlarımı biliyorlar ve benden izin alma nezaketini göstermeden açık ediyorlar her şeyi. Kimseyi ağız tadıyla aldatamıyorum bu yüzden. Çizgisiz bir beyaz kağıtla karşılaşmaya görsünler, her şeyi anlatıyorlar. Hem de en burkucu tarafından. Şiir diye bir şey tutturmuşlar,kimseye acımıyorlar.
   Bir tek senden korkuyorlar şu sıralar.
   Bak şimdide lafı sana getirdiler gördün mü? Ne zaman seni görsem etrafta kimsecikler olmuyor. Harflerim zavallı seslerin gölgelerinde saklanıyor. Oysa herkese seslerini gere gere bağırıyorlardı.Kendilerini arayıp da bulamadığı bir cakayla bir araya getiren dimağ bulmuşlardı ve havalarından geçilmiyordu. Biz istesek bir araya gelir gülmekten öldürürüz hepinizi ya da göz pınarlarınızı kanatırız istersek diyorlardı.Onlar benim dilimin kayganlığını aşıp meşhur olmuşlardı.Herkesi etkileyebileceklerini düşünüyorlardı.
    Sanırım sana alışıyorlar. Kıvırcık saçlı küçük kız çocuğunun adının ilk harflerinden aldılar işareti belki...Şaka yaptığını biliyorlar artık. Seni seviyorlar.
   İşte bu yüzden sürekli bana 'Seni seviyorum' dedirtiyorlar.Tekrara düşme sıkıcı olma ya da anlamı aşındırma kaygısını bir yana bıraktılar. Çünkü onlarda iyi biliyorlar ki iyi filmlerde çok zor söyletirler 'Seni seviyorum' cümlesi.
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder